Günah mı ? Aşık Olmak

Günah mı? Aşık Olmak

Sevgi, gönlün zevk aldığı şeye meyletmesi demektir. Kuvvetli sevgiye âşk denir. Sevgi; hiçbir karşılık beklemeden sevgiliye tâbi olmak, ona itaat etmek, onun her işini güzel, tüm eziyetini bütün iyiliklerden daha tatlı görmek ve O’nun (Allah’ın) dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilmektir. Buna, hubb-i fillah buğd- i fillah da denir.

Said Nursi Hazretleri(Rahmetullahi aleyh):

“Âşk, şiddetli bir muhabbettir. Fâni mahbuplara müteveccih olduğu vakit, ya o âşk kendi sahibini daimî bir azap ve elemde bırakır. Veyahut o mecazî mahbup, o şiddetli muhabbetin fiyatına değmediği için, bâki bir mahbubu arattırır; âşk-ı mecazî, âşk-ı hakikîye inkılâp eder.”(Risale-i Nur Külliyatı, Mektubat)

Said Nuri Hazretlerinin de bahsettiği üzere, dünya âşkının azabından kaçınmak adına ölümsüz bir âşk aramaktayız ve zamanın akıp geçtiği evrende, yolumuzu aydınlatan bir fenere ihtiyaç duymakta, bu bazen annemiz bazen de diğer sevdiklerimiz olmaktadır. Kimi zaman hüzünlü kimi zaman sevinçli günlerimiz geçiyor. İşte tam da burada âşk kavramı giriyor hayatın içine… Buhranlarımız, hayallerimiz bir âşk içine kurulu. Kiminin âşkı para, kiminin âşkı ulaşılamayacak hayalleri ve kimisinin âşkı da gönlünü kaptırdığı bir kız veya bir erkek. Âşka farklı manalar yüklüyoruz aslında. Âşkın bize gösterdiği aydınlığı Allah’a ulaşmanın bir kapısı olarak görmüyoruz.

Hazreti Adem’den(aleyhisselam) bu yana âşk vardır. Âşk kalbin ulaşmak istediği ilahi arzu ve duygulardır. Âşk samimi ve gerçektir. Peygamber ve evliyanın âşkı, Allah’a kavuşma arzusunu, âşkın gerçek tarifini asırlardır özetlemişlerdir. Bazı İslam âlimleri buna ilahi âşk, kimi âlimler manevi âşk, kimi âlimler de maşuka gidilen yol demişlerdir. Ama bir tek gaye vardır ‘‘Âşk’’.

Ben âşka inanmıyorum diyen insanlar hata ederler. Aslında âşk, günümüz hevesleriyle karıştırılmaktadır. Dünyamızdaki flört odaklı sevgiler, ergenlik döneminden itibaren tamamen hevestir. Asla âşk değildir. Hevesler gelip geçici, âşk ve sevgi daima kalıcıdır. Sevgi ile âşk aynı şeydir. Heves ise genel geçer olan istek ve arzularımızdır.

Hazreti Züleyha, hevesi uğruna bütün servetini feda etti, Hazreti Yusuf’un(aleyhisselam)  güzelliğine karşı duyduğu bir hevesti bu. “Yusuf’u(aleyhisselam) gördüm” diyene altınlar saçtı. Hazreti Yusuf(aleyhisselam) ile evlenince hevesi geçti ve Allah âşkına erişti ve Hazreti Yusuf’un(aleyhisselam) yanına gitmedi. “Rabbimin sevgisi bana yeter!” dedi. Çünkü Züleyha Allah’ın ona lütfettiği gerçek hakiki, samimi âşka kavuşmuştu. Daha önce hevesinden gerçek âşkı göremeyen gözler bir anda açılmış Allah âşkı ağır basmıştı. Gözü ne Yusuf’u(aleyhisselam) görür oldu ne de dünya heveslerini. İşte bu misalde olduğu gibi âşk ve heves birbirinden ayırt edilmelidir.

Âşk, bazılarına göre buluşup, el ele tutuşmak olarak görülebilir; ama işin aslı gerçekte öyle değildir. Geçmişe gidersek; mektup bekleyen Mehmetçiğin hanımına duyduğu özlem, annesine bağlı bir çocuğun annesinden uzak kaldığı andaki üzüntüsü gibi misaller, gerçek âşkın kalbimize yansıyan izleridir. Ama on altı yaşındaki, lise çağındaki bir erkeğin evlilik hayalleri kurarak sevgili edinmesi âşk ve sevgi değil gençliğin verdiği bir hevestir sadece. Unutulmamalıdır ki her ne şekilde olursa olsun insanoğlunun fıtratındaki hevesler geçicidir.

Günümüzde, sevgi ve âşkın adı, cinsel zaaflarla birlikte kullanılmaktadır. İnsanın şehvani arzuları hevesten öteye geçemez, buna ne denilirse denilsin bu asla âşk ve sevgi kavramı içinde ele alınıp düşünülemez. Gençlerimiz izledikleri ve sokakta gördükleri görüntüleri âşk zanneder durumuna gelmişdir. Telefonla veya sosyal medya aracılığı ile belirli bir süre normal konuştuktan sonra olay cinselliğe kadar gitmektedir. Cinsel istek ve arzular sevgi ve âşk kılıfının içine sokularak meşrulaştırılmaktadır. Belirli bir zaman sonra, günah ve edep boyutu unutulup normal görülmeye başlanmaktadır. Bu tür konuşmaların adı ne sevgi ne de âşktır. Nefis ve şeytanın emelleri ile oluşan cinsel şehvani birer hevestir. Bu asırda yatak odasında bile konuşulmayacak muhabbetler, ağızlara kolaylıkla alınmaktadır. Gençliği bir çıkmaza doğru sürüklemekte, normal bir olgu, bir davranış gibi konuşulan bu hevesler; gençliğimizi, ahlakımızı, edep ve hayâmızı zehirlemektedir. Teknolojinin ve akıllı telefonların, çığ gibi büyüdüğü dünyamızda, sokaklar kirlenmiş el ele gezmeyi sevgi ve âşk zanneden insanlar git gide çoğalmıştır.

Açık konuşmak gerekirse öpüşen ve sevişen kişileri, nikâhı olmadan birbirine sarılanları bile televizyonda veya parklarda ağzı açık bir şekilde izleyen ama hiçbir şekilde “Burada ne yapıyorsunuz?” diyemeyen, müdahale etmekten çekinen bir toplum oluşmuştur. “Ben yapmıyorum, bana ne diğer insanlardan.” ve ‘‘Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.’’ diyerek görüldüğü üzere umursamaz bir millet olup çıkmış bulunmaktayız.

Peki, “Âşk ve sevmek günah mı?” diye İslam’a sorduk mu? Bir kere sorsak zaten âşkın ve sevginin tarifini Kur’an-ı Kerim’de bulacaktık. Bu soruyu sormadık, cevabını aramadık, nefsimiz birini seviyorsa haram da olsa onu doğru olarak kabul ettik. Heveslerimizi âşk zannettik, Çünkü çevre şartlarına baktığımızda doğruyu yapıyorduk. Günümüzde, babalar erkekleriAslanım benim adam olmuşta sevgilisi var. diyerek flörtü onaylar hale gelmiştir. Oğlunun azabına, cehennemine babası da ortak olmuştur. Kızlar ise bir erkekle yalnız görülürse, baba bir önceki davranışın aksine o evde kıyamet koparır. Erkek yaparsa bir sorun teşkil etmemekte, kız yaparsa baba olduğunu hatırlayarak, Ne işin var dışarıda, arsız namussuz seni! diye odaya kilitleyip dayak üstüne dayak atmaktadır… Yapılan davranışın eşitsizliği ortadadır… Erkek yaptığı zaman Aslanım benim! kız yaptığı zamanDefol evimden!”. Böyle yobaz bir zekâ bizim insanlarımızda oldukça fazla. İslam’da günah kadın için ve erkek içinde aynıdır. Ayetten ve sünnetten habersiz kişiler dillerini çıkarmış bilinçsiz dolaşan, bir amacı olmayan zombi veya deli gibi yaşamaktadır.

İffet kadın içinde erkek içinde eşittir. Erkeğin iffeti gözünü haramdan sakınarak başlamakta ve “zinaya yaklaşmamak” ile sürmektedir bunu göz ardı etmemek gerekir. İslam’da günah yalnızca kadınlara yönelik değil, erkekler içinde geçerlidir. Hatta erkekler kadınlardan daha fazla sorumludur.

Biraz da başımızın belası olan ve evimizin başköşesine oturttuğumuz aptal kutusundan bahsedelim. Tüm dizi ve filimler birbirinin aynısıdır aslında. Ortada bir şirket vardır. Bir fakir kız veya erkek, ya kadın zenginin olur ya da erkek, yaşları hiç değişmez 20-35 yaş arsındaki jön dedikleri tanınmış yüzlerdir. Günümüz de bu senaryo daha da ileriye giderek kişinin yengesine âşık olması, evli birinin başka birini de sevebileceği normalleştirilmeye çalışılmaktadır. Evlilik öncesi hamilelikler normal gösterilir hatta çift sevgili iken cinsel ilişki yaşamıyorsa bir hastalığından şüphe dahi edilir. Kızın ve erkeğin etrafında dönüp durur kamera, (Af buyurun.) öpüşmeyi sevişmeyi öyle güzel bilinçaltınıza yüklerler ki hayallerinizdeki sevgili ve evleneceğiniz kişiyi dizi karakterindeki gibi düşünürsünüz. Farkında olmasanız bile bu bilinçaltınıza yerleştirilir. Televizyonda izlenenler aslında âşk filmleri değil, ahlaksız hayatların cazip hale getirilip bizlere servis edilmesidir. Şöyle başınızı ellerinizin arasına alıp bir düşünün, neden her dizi aynı tarzda. Âşk denilen şeyi televizyon, yatak odası görüntüleri şeklinde, sevişme ve öpüşme biçiminde bizlere sunmaktadır. Bize bu o kadar normal geliyor ki artık ailecek gönül rahatlığı ile utanmadan izliyoruz bunları. Batı kültürünün ahlaksızlığını alıp âşk diye servis ediyoruz birbirimize, gönül aynamızı başkalarının hayalleri ile dolduruyoruz, başkalarının düşüncesiyle bakıyoruz hayata. Dizi karakterlerinin Cuma namazına gittiğini gösteren hiçbir âşk dizisi yoktur. Çünkü batı kültüründe âşk ve din bir arada bulunmaz, din bazı şeylere engel olur. Rahat davranmak için din kavramını dizilerden çıkarmak gerekir. Dizilerde âşk diye sunulan duygu ve davranışlar aslında dinsizliğin sembolüdür. Cumaya giden bir Behlül göstermezler size ya da günahından tövbe etmiş bir kulun hayatından kesit almazlar. Gerçek tesettürü anlatmazlar, boyalayıp cilalıyorlar her şeyi. Yani bir kültürün yok oluşunu izliyoruz aslında, Osmanlı Devleti edep ve hayâsı ile tanınan bir devletti. Şimdilerde bu kültür yerle bir olup toprağa gömüldü, batı kültürü yerleşti hayatımıza. Bir zamanlar övgü ile bahsettiğimiz, edepli Osmanlı kadını ve namusuna düşkün mert Osmanlı erkeğini simgeleyen edep ve hayâ… İşte bu kültür artık yok olmaya doğru gidiyor. Televizyon âşk ve sevgiyi anlatan bir araç değil âşk ve sevgiyi lekeleyen ”fitne vizyon” aletidir. Günümüzde, televizyon ve sosyal medya sayesinde flört, dini ilimleri okuyan imam hatiplerde bile görülerek doğal karşılanan bir davranış durumuna getirilmiştir. Çünkü bunu bilinçaltımıza yerleştirdiler, birbirinin elinden tutan gözlerinin içine derinden bakan kişileri Ay ne kadar güzel bir âşk. diye onayladık. Nikâhı var mı? Yok mu? Önemli değildi bizim için. Haram helal boyutu unutulmuş, günah kavramı tamamen saf dışı edilmiş, batılı kültürün sayesinde âşkın içerisinden iman, inanç ve din çıkarılmış tamamen âşk, şehvet ve hevesin pençeleri arasına bırakılmıştır. Âşk lekesiz ve temiz kalmaktır. Oysa günümüzdeki âşklar şehvet merkezli bir algı tasarlamaktadır.

Bir iffetsizlik almış başını gidiyor. Artık sevgilisi olmayan kişiyi yadırgayan bir toplum olmuşuz. Birileri aktör olarak oynar biz uygularız, çünkü biz kuklayız. Bizim beynimizi kullanıp yormayız, başkaları düşünür hayal eder, biz başkasının âşk hayallerini kurarız, Romeo ve Juliet gibi hayal ederiz. Kur’an-ı Kerim’in iyilik ve esenlik yolundan uzak bir âşk arıyoruz kendimize, ama asla böyle bir âşk bulamayacağımızı unutuyoruz. Devrimizde âşk ı ve sevgi kavramı; bir anlık heveslerle oluşmuş geleceği olmayan, geleceği olsa bile mutluluğun bulunmadığı bir yaşayış tarzı şekline dönüşüyor. Hayallerimize kapılıyoruz, rüyalarda yaşıyoruz heveslerimize boyun eğip asıl âşkın peşine düşmüyoruz. Âşkı kendimize ve nefsimize göre yorumluyoruz. Âşk farklı bir boyuttur manevi iklimin güneşidir. Âşk ne flörttür ne heves.

Peki ya âşk diyorlar, bu âşk nedir?

Âşkın günümüzdeki tarifini yapalım hep beraber.

Günümüzdeki âşk nedir?

Üç harf ile başlayıp, göz göze bakışma ile meydana gelen daha fazla ileriye gidip el ele tutuşmaya kadar gidebilen, biraz daha ilerlerse namus ve hayânın kaybolduğu, aklın devreden çıkıp mantık kurallarının saf dışı kaldığı bir davranış biçimidir.

Gerçek âşk nedir, bilir misin kardeşim?

Sevmeden karar ver hiç tereddüt etme, aklından çıkar tüm dünya heveslerini ani bir hareketle hemen al seccadeyi git Rabbine. Hem de öyle bir git ki kahrolsun şeytan gidişinle. Kıl namazını huşu ile aç ellerini ve en hayırlısını ondan iste. Mesela gidip yalvarma kızın babasına ya da ailesine. Önce Rabbinden iste, hayırlı ise devamı gelir. Unutma Allah-ü Teâlâ rızası için seveceksin evvela, sonra ahretliğim diye.

Öyle el ele tutuşup gezmeyeceksin sokaklarda boy gösterircesine, şeytanı güldürmeyeceksin haline. Nefsin ensesine çökeceksin mesela. Onu bir duvar çatlağına sıkıştırıp harç atacaksın üzerine kıpırdama fırsatı bile vermeyeceksin, “Dur ey nefsim haramdan uzak dur, helale yoğunlaş.” deyip âşkın zikrini ALLAH diyerek çekeceksin. Cennete, huzura, âşka odaklanacaksın. Yoksa helalinle gitmek istemez misin, el ele cennete?

Sebepsiz sevmektir âşk, nedeni olmadan bağlanmaktır birine, hatta sarılamamak utançtan. Çünkü edeptir âşk sevdirenin hürmetine.

Âşk sevdiğinin ağzından çıkan her sözü dinlemektir. Var mı en sevgili Allah ve Resul’ünden başka dinlenecek kelime.

Kapatın gözlerinizi, yüzyıllar öncesine gidelim anlıkta olsa. O zamanda yaşanmış sevdaları bir bir düşünelim. Kız erkeğin gözlerine bakamayacak kadar ürkek, ona ismiyle hitap edemeyecek kadar çekingen, hayâlı. Ve erkek de Rasûlullah’ın emrettiği gibi tesettürü göz kapaklarında saklamış, Rabb’inin “Ve mümin erkeklere de söyle, gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar.”(Nur, 30) Ayet-i Kerimesindeki yaratanın emrettiği erkek modeli.

Eskiden Peygamber Efendimizi(sallallahu aleyhi ve sellem) gönülden sevenler kıyafeti, edebe, ahlaka ve en önemlisi Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerif’e göre giyerlerdi. Çünkü bu peygamberi mutluluğun dışa yansıyan âşkıydı. Âşktı tesettür inanan kadınlar için, kalkandı tesettür bedeni koruyan âşk olduğu için.

Şimdi insanlar “Peygamberimi seviyorum.” deyince dil ile söyleyip kalp ile tasdik etmiyor gibi hissediyorum. Çünkü Allah ve Resul’ünü seven, emirleri doğrultusunda hareket eder. Kadın İslam’a göre giyinir; erkek ise edebini duruşunu ağır başlılığını gösterir, bilir ve davranırdı. Bu kadın ve erkeler için gerçek âşktır. İslam ve Kur’an-ı Kerim de geçen emirleri yaşamak, ALLAH ve Resul’üne gönülden bağlı bir âşkın, bedene yansıyan güneşi ve yıldızıydı.

Günümüzde insanlar Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerifler ile dalga geçercesine, emre zıt düşen davranış sergiliyorlar, kızlarımız Peygamber Efendimizi(sallallahu aleyhi ve sellem) sevdiğini söyleyip açık geziyor, erkeklerimiz, İslam’dan bir haber sokaklarda züppe züppe dolaşıp içki içiyor.

Yazık! Vallahi yazık. Üzülüyorum, gidişata ve özentiye…

Bu devirdeki davranışlarımız İslami değil, bütünüyle nefsani ve şeytani bir amaca hizmet ediyor. Etrafta Allah ve Peygamber sevgisinden eser kalmamış gibi gözüküyor. Öyle izlenim veriyor cadde ve sokaklarımız.

Sevgiyi, âşkı şöyle bir gözden geçirmek gerekmiyor mu? Böyle davranışları görünce aklımızda soru işareti oluşuyor mu? Ya da umursamayıp geçiştiriyor muyuz? Allah(celle celalühü) ve Peygamber Efendimizi(sallallahu aleyhi ve sellem) sevdiğini söyleyen kişiler gerçekten sevmiyor mu? Allah Resulü ne der halimizi görse diye, derin derin düşünüyor insan.

Âşkın tarifi nedir, bilir misin kardeşim?

Âşk: Gönlünü haramlara kapatıp, helallere yoğunlaşmaktır.

Âşk: İslam’dır, Kur’an-ı Kerimdir, Sünneti Seniyye’dir.

Âşk: Allah’a(celle celalühü) ulaşmak için çekilen sıkıntı ve huzura gidilen yoldur.

Âşk: Allah içim sabretmektir her şeye.

Âşk: Küçük şeylerden mutlu olmayı bilmektir.

Âşk: Hazreti Osman(radıyallahu anh) gibi hayâ sahibi bir sahabe olmaktır.

Âşk: Hazreti Hamza(radıyallahu anh) gibi, çift kılıçla döne döne ALLAH(celle celalühü) için savaşan bir yiğit olmaktır.

Âşk: Hazreti Ömer(radıyallahu anh) gibi geçmişi bir çırpıda silip imanla nasiplendikten sonra, dillere destan bir adalete sahip olmaktır.

Âşk: Hazreti Ali(radıyallahu anh) gibi beş yaşında iman edip, Zülfikar’a sahip cengâver ve ilim sahibi olmaktır.

Âşk: Hazreti Ebu Bekir(radıyallahu anh) gibi tereddüt etmeden ‘‘O söylüyorsa doğrudur.’’ demektir.

Âşk: Kabre girdiğin zaman sorulan sorulara kendinden emin ve tereddüt etmeden cevap vermektir.

Âşk: Rasûlullah’ın(sallallahu aleyhi ve sellem) izinden gitmektir.

Âşk:  Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyyeye sahip çıkmak, bunlara sımsıkı sarılmaktır.

Âşk:  İlimdir. İlk emirOku ise kalp gözü ile bütünleşerek okumaktır âşk.

Âşk: Hazreti Hatice’ye(radıyallahu anha) ve Hazreti Fatıma’ya (radıyallahu anha) benzemeye çalışmaktır.

Âşk: Peygamber Efendimiz(sallallahu aleyhi ve sellem) ve yanındaki Zeyd(radıyallahu anh) gibi Taif’te Allah(celle celalühü) için taşlanmaktır.

Âşk: Herkesin uykuda olduğu bir zamanda kalkıp teeccüd kılmaktır.

Âşk: Sabahın en güzel, en tatlı uykusunu bölüp sabah namazı kılmaktır.

Âşk: Bilal’i(radıyallahu anh) gibi Ebu Cehillere hak davası İslâm için kafa tutmaktır.

Âşk: Namazdır, oruçtur. Allah’a en güzel şekilde nurani bir yüzle gitmek için.

Âşk: Her şeye bir çocuğun düşündeki anne edasıyla bakmaktır.

Âşk: Evreni insanoğlu için donatan Allah’a şükretmek, secdeye varınca gözyaşı dökmektir.

Âşk: Hazreti Musa’nın(aleyhisselam) Tur Dağına tırmanıp Yaratanla buluşmasıydı.

Âşk: Hazreti Davud(aleyhisselamın) gibi kalbi muhabbetle Zebur okumak,

Âşk: Hazreti Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem) gibi bağlılığın sonsuzluğu ile kalbinin yıkanması ve Miraca yükselmektir.

Âşk: Kıbleye karşı alnını secdeye, koyup gözyaşı dökmektir.

Âşk: Tövbedir, pişmanlıktır tüm günahlardan.

Âşk: Üstad Necip Fazıl(rahmetullahi teala aleyh) gibi, saygı ve sevgiden Hazreti Muhammed(sallallahu aleyhi ve sellem) ismini kalemine yazdıramamaktır.

Âşk: Peygamber Efendimiz(sallallahu aleyhi ve sellem) anılınca Salavat-ı Şerife getirmek, O’na layık ümmet olmak için Anam Babam Sana Feda Olsun Ey Allah’ın Resulü! diyerek o inceliği göstermektir.

Âşk: Kimine göre örtü, kimine göre nefis mücadelesi kimine göre sevdiğinin dışa yansıyan şeklidir.

Ve Âşk: Sokakta gezip el ele tutuşmak, parklarda buluşup güzel giyinmek değildir. Asıl âşk varını yoğunu Allah(celle celalühü) için, O‘nun rızası için harcamaktır. İşte gerçek âşk budur. Âşkın özeti tek bir kelimedir, ”TAKVA”…

TAKVA, melekten bile üstün kılıp miraca çıkarır Müslümanı. Meleklerin bile gidemediği Sidretül Müntehaya ulaştırır insanı.

Hadis-i Şerif’te:

“Müslümanlar kardeştir. Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.”[Taberani, Ebu Nuaym]

(Günah mı a”şık” olmak kitabımdan alıntıdır)

***

Yazan : Mustafa Kuş

“Günah mı ? Aşık Olmak” üzerine 8 yorum

  1. Aşık olmak günah olsaydı Hazreti Peygamber
    (Sallallahu Aleyhi ve Sellem ) Hazreti Allah ‘ a Aşık olur muydu?

  2. Öncelikle yazınız için Allah razı olsun ama nacizane ve haddim olmadan size bir uyarıda bulunmak isterim, sizce bir soruya bu kadar uzun cevap vermek soruyu soran kaç kişiyi tatmin eder, emin olun soru soran insanların bir çoğu bu kadar uzun cevapları okumazlar çünkü sıkar insanı bence bu konuda daha dikkatli olursanız daha faydalı olursunuz, kısa ve etkili cevap en güzelidir çünkü

    1. Bu bir blog sitesidir, aynı zamanda bu sitenin uygulaması vardır, yani bu yazı ister uzun olsun ister kısa sadece ilgili kişiler okurlar, öneriniz için teşekkür ediyorum bu kitabımdaki bir bölümden alıntıdır.

  3. Çok duygulandığım ve çok güzel bir yazı olmuş. Her şeyi daha derin farketmemi sağladığınız için çok teşekkür ediyorum.
    Allah sizden razı olsun…

    1. Faydalı olduysa ve güzel düşüncelere sebebiyet verdiyse dualarınızda bizleri de unutmayın… Selam ve dua ile..

      1. İnanan uzun olduğu halde hiç sıkılmadan hatta yavaş yavaş okudum, çünkü gerçek aşkı anlatıyor aşkı oyuncak haline getirmişler artık sokağa çıkmaktan utanıyorum biz nasıl bir ümmet olduk şimdi gelse Alemlerin Sultanı nasıl bakarız hangi yüzle bakarız yüzüne Rabbim hepimizi affetsin Allah ebeden razı olsun kardeşim

  4. Cenab-ı Hak sizlerden ebediyyel ebed razı olsun.Çok hüzünlendim.

    Bir ihtarda bulunmak istiyorum;Kütüb-i sitte programında hasr-ı nazar ettiğim bazı türkçe hadislerin arapça metinlerle uyuşmadığını müşahede ettim.
    Tekrardan bir hasr-ı nazar edebilirseniz çok mesrur oluruz.
    Makbul dualarınızı istirham ederim…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir