Evlilik Ve Düğün (İkinci Bölüm)

Evlilik Ve Düğün (İkinci Bölüm)

Birinci bölümü okumak için buraya tıklayın

(Birinci bölümün devamı) … Düğün ve kına merasiminde çeşitli şekillerde fotoğraf ve video çekimleri yapılmaktadır. Gelin ve damadın özel olarak dış çekim adı altında parklarda ve piknik yerlerinde edep dışı pozlar verilmesi istenmekte bir nevi yatak odası görüntüleri oluşturulmaktadır. Düğün ve kına merasiminde davetlilerin İslam dışı kıyafet ve görüntüleri kalıcı belgeler halinde albümlere sokulmakta, açılıp bakıldığı zaman haram tekrarlanarak yenilenmektedir. Özellikle kına merasimlerinde kadınlar arasında yapılıyor denilerek dekolte kıyafetler giyilmekte, saç ve makyaj yapılmakta ve kendinden geçercesine müzik eşliğinde dans edilmektedir. Profesyonel fotoğraf makinaları ve video çekimlerinin yapılması ile beraber, artık herkesin elinde bulunan akıllı telefonlar vasıtası ile de bu görüntüler kayıtlı hale getirilmektedir. Eve gidildiği zaman eğlencenin dozunu göstermek maksadı ile eşlere, babalara sosyal medyada veya diğer namahrem gözlere seyrettirilerek haram yine mekân dışına çıkartılmaktadır.

Düğünler ibadet değil, sanki haram makinası gibi görülüyor!

Kendilerine çağdaş diyen insanlar açık saçık gezerler, onca rezilliği yaparlar aydın sayılırlar, ama kimseye zararı olmayan sessiz sakin namazında abdestinde bir kişi tesettür ve İslami bir düğün yaptığı zaman bu çağ dışı yobazlıktır.

Düğünler örfi bir kurallardır. İslam dini düğün şöyle olmalı diye bir kaide koymamıştır. Lakin İslam âlimleri düğünlerde İslam’ın emirleri ve yasaklarına uymayı emretmişlerdir. İslami şartlar taşımayan düğünler İslam gözetilmeyen düğünler uygun görülmemiş, İslam’daki evlilik kutsiyetinin zedelenmesine ve dezenformasyona uğramasına zemin hazırlamıştır. Günümüzdeki düğünler de Avrupa’dan esintiler vardır. Eşimiz, kızımız mini etekli bir şekilde giyinmekten hayâ etmez hale gelmiş; erkeklerimiz de ise üzerinde frak, yakalarında papyon tam bir Avrupa havası hüküm sürmektedir. Güzelleşmek uğruna öyle bir yola girilmiş ki, boyanmadan dışarı adım atılmaz olmuştur. Amaç kendini beğenebilmek değil, çevreye beğendirmektir. Bir kadının süsü; hayâsı, imanı, edebi olmalıdır. Ama düğünlerde edep ve hayâ kavramı çiğnenip, bayanlar ve erkekler güzellik adına ne kadar çok günaha gireriz yarışındadır. Böyle ucuz, göz boyayıcı, basit zevklerin peşinden gitmek, bizi sonu nedamet dolu yollara götürür. Düğünlerde makyaj yapılır, en şehvetli kıyafetler giyilir diye bir kural yoktur. Bu kuralı koyanlar başkaları ve sende bu kurala uyuyorsan kukla olan oyuncusun demektir. İslam’da kötü bir çığır açıp onu halka benimsetip yaymak tamda İslam düşmanı kişilere ait bir olgudur. Yani haram olan bir şeyi size benimsetmek helal gibi göstermek onlar için hiçte zor olmadı. Çünkü onlar Osmanlı hatta ve hatta Selçuklu döneminden bu güne kadar yapacakları planları hazırladılar. Sanmayın ki televizyondaki açıklık uygunsuz sahneler masum. İslam’ın i si bile geçmez dizilerde.

Düğünde nasıl çekici olurum havası erkeklerin ve kadınların nefsi için hoş olsa da, bu durum İslam açısından her yönü ile haramdır. Birde anlamadığım şu var kendini sadece başını kapatmakla tesettürlü olarak gören kadınlar, açık kadınlar veya bazı gerçekten tesettürlü kadınlar, düğün için özel olarak kuaföre gidiliyor ve para harcanıyor. Bunu aynı şuna benzetiyorum; bir tüccar bir ürünü market vitrininde satılığa çıkarmak için o ürünü boyalar, cilalar, ambalaj yapar, reklamını yapar sonrada o ürünü vitrine koyup satılığa çıkarır. Biz, bu düğünlerde kendimizi satılığa mı çıkarıyoruz? Makyaj İslam’da mahremimize karşı ev içinde helal, yabancıya karşı ev içinde veya ev dışında haramdır. Onlar tesettürlü veya Müslüman, kuaförde ne işleri var? Gibi bir soru gelebilir akıllara. Maalesef, kendimizi kime karşı satılığa çıkarmak için bu kadar uğraş veriyoruz anlamış değilim, biz satılık değiliz, lakin İmanımız mı satılığa çıktıda onu bozuk para gibi harcıyoruz?

Çağdaşlaştırdık düğünlerimizi İslam’da olmayan adetleri sanki İslam âdetiymiş gibi İslam’a yerleştirmemiz bizim dine göre değil de aklımıza ve mantığımıza göre hareket ettiğimizden kaynaklanır. Güya biz her şeyi biliriz, akılla her şeyi çözebiliriz ve yorumlayabiliriz. Ama konu öyle değil. İslam dini kural koymuş haram demişse o şey haramdır. Bundan mantık aramanın bir kaidesi yoktur. Düğünlerimiz İslam’a göre olmalıdır. Düğünlerde giyilen kıyafet İslam açısından bakınca çok özentili ama rezalet doludur. İman dolu kalpler bundan tiksinti duyar, anlamayan kalpler ise bu durumun düğünlerde normal karşılanması gerektiğini savunur.

Düğünlerin çalgılı, davetlilerin İslam ve Ayeti Kerime dışı kıyafetleri, düğüne içkinin dâhil edilmesi, erkek-kız karışık oturulması ile birlikte dans edilmesi, düğünde aşırıya kaçılıp israfa yönelme ile birlikte bazı kesimlerce, normal hayatında örtülü olup, düğününde başını açarak, açık bir şekilde gelin olan kişilere de rastlanmaktadır. Öncelikle bu durum başörtüsünün hangi amaçla ve kimin için takıldığının kavranıp bunu kalbe yerleştirememenin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Allah için çıkılan ve dinimizi tamamlamanın düstur edildiği bu mübarek merasim de, eğer ki Allah’ın Ayeti Kerimesi çiğnenerek ilk adım atılırsa, o evlilikten hayır beklenebilir mi?

Dünyada en özel olduğu adlandırılan bir düğün için açılan başörtüsü, o güne hürmet edilerek çıkartılırsa, kişiye en ihtiyacı olacak mahşer meydanında, Sırat Köprüsünden geçerken cehennem ateşinden koruyamaz duruma gelmez mi?

Bu durum düğün için başörtüsünü kuaförde türlü şekillere sokup, makyaj yaptıran gelinler için de geçerlidir. Kuaföre sabah ve öğle saatlerinde gidilmekte, makyaj ve başörtüsü(saç) yapılmakta ve bu saatten sonra kalan namazlar terk edilmektedir. Gelinlik giydim diye namaz kazaya bırakılmaz böyle bir kaide kural yok, Dünyadaki en özel günde biz başörtüsünü ve namazı terk edersek, ezeli ve ebedi en önemli gün sayılan hesapların çekileceği, günah ve sevapların tartılacağı günde onlar da bizleri bırakır, cehennemimize perde, ateşimize su olamaz.

İslam’da düğün nasıl olmalı? Hazreti Fatıma (radıyallahu anha) annemizin düğününden biraz bahsedelim. Hazreti Fatıma yetişkin çağa gelince sahabelerden bazıları Peygamber Efendimizden (sallallahu aleyhi ve sellem) Hazreti Fatıma’yı (radıyallahu anha) istiyorlar. Fakat Peygamber Efendimiz nazikçe geri çeviriyor ve bekliyor. Hazreti Fatıma (radıyallahu anha) güzelliği edebi ahlakı ile nam salmış sahabeler arasında, herkes oğluna böyle birini almak istiyor. Yürüyüşü, gülüşü, Peygamber Efendimize(sallallahu aleyhi ve sellem) çok benziyor. Ahlakını bir Peygamberden alan bir gül bahçesi Hazreti Fatıma (radıyallahu anha), sonrasında Hazreti Ali(radıyallahu anh) istiyorlar Hazreti Fatıma’yı(radıyallahu anha) Peygamber Efendimiz’de (sallallahu aleyhi ve sellem) onay veriyor bu izdivaca. Cebrail (aleyhisselam) nikâhlarının hak katında da kıyıldığını Peygamber Efendimize (sallallahu aleyhi ve sellem) bildiriyor. Nikâhları hem hak katında hem de sahabeler arasında kıyılıyor. Hazreti Fatıma’nın(radıyallahu anha) gelinliği sade bir kıyafetti, yani günümüzdeki gibi süslü, abartılı ve dikkat çeken bir kıyafet değildi. Sade ve İslam’a uygun temiz bir kıyafetti. Ve Hazreti Ali(radıyallahu anh) ile örnek bir İslâm ailesi oluşturdular. İhtiyaçtan fazlasını elde tutmadıkları gibi ihtiyaçları olduğu halde muhtaçlara verdiler, Hazreti Fatıma’nın(radıyallahu anha) çeyizi de Hazreti Ali’nin(radıyallahu anh) zırhını satıp verdiği mihr de şunlardı:

  • 1-Yatak odası takımı: Üç adet minder, bir halı, bir yastık, uzunlamasına örttüklerinde ayakları, enlemesine örttüklerinde başlarını açıkta bırakan bir küçük yorgan.
  • 2-Mutfak gereçleri: İki el değirmeni, bir su tulumu, bir su testisi, meşinden bir su bardağı, bir elek.
  • 3-Gerekli gereçler: Bir havlu, bir koç postu, eski bir kilim, hurma yaprağından örülmüş bir sedir. Kıyafet: İki elbise. Görüldüğü üzere Hazreti Fatıma’nın (radıyallahu anha) çeyizi buydu.

Günümüzde çeyizlerde israf had safhadadır. Erkek tarafına çeşitli istekler dayatılarak, kızı vermek birçok şarta dayandırılmaktadır. Erkeklerde ister istemez kabul etmektedirler. Kızımın her şeyi olmalı, der aile, halısından perdeye, mobilyadan kılık kıyafetine kadar her şey erkek tarafına aldırılır. Evlilik dayatma değil bir ibadettir. Erkek kadın iki tarafta da anlayış hüküm sürmelidir. Neden gençler evlenmiyor? Diye veryansın edenler var. Evlendikten sonra taksitleri ödemeye başlayan erkek, borçları dolayısıyla eşine olan hürmeti de azaltmaktadır. Evliliğin ilk zamanları eşine zaman ayırma ve birbirini tanıyarak muhabbeti arttırma vakti iken, borç ödemekle geçen sıkıntılar ile doludur ilk zamanlar. Erkeği daha ilk günden gırtlağa kadar borca mahkûm ettiğimiz zaman, o evde Allah korusun boşanma bile meydana gelebilir. Aile içi şiddetler ya içkiden ya da maddi eksikliklerden çıkmaktadır. Hazreti Ali (radıyallahu anh) ve Hazreti Fatıma (radıyallahu anha) her şeye sabrettiler. Bir elbiseleri olurdu genellikle ve onu gece yıkayıp gündüz tekrar giyerlerdi. Hazreti Fatıma’nın (radıyallahu anha) kısa yaşantısında gösterişe, giyim kuşama, eşyaya, çeşitli yemeklere ayıracak zamanı olmadı. Tüm hayatını İslam yoluna harcadı. Cahiliye geleneğinde ağır işlerde ezilen kadınların aksine Hazreti Fâtıma (radıyallahu anha) sadece evin iç işlerinden, Hazreti Ali(radıyallahu anh) de dış işlerinden sorumlu olmuştu. Bir Müslümana yakışan aile içi iletişim ve paylaşım da buydu. Birbirlerine daima sevgi ile bakan iki İslam yüreğiydi onlar. Hazreti Ali(radıyallahu anh) en güzel damat ve Hazreti Fatıma (radıyallahu anha) da en güzel gelindi. Hazreti Ali (radıyallahu anh) daima eşine yardım eder ve neleri varsa İslam için harcarlardı. Onlar Peygamber Efendimiz ’in (sallallahu aleyhi ve sellem) iki göz bebeği idi. Bize her davranış ve güzellikleriyle örnektirler. Bu satırlar bu iki güzel insanı anlatmaya muhakkak ki yetmeyecektir. Bizlere örnek bu iki Mübarek insanın hayatlarını, ömrümüze ilmek ilmek işlemek için güvenilir kitaptan detaylarıyla okumamız gerekmektedir.

Bir kere evleniyoruz değil mi? Neden düğünlerimiz batının şekillerine göre? Bir Hazreti Ali (radıyallahu anh) ve Hazreti Fatıma’yı (radıyallahu anha) örnek almak yerine neden batıya özenti duyulan salon düğünleri? Bundan tek bir gerçek çıkıyor. İslami emirler ensemizde kalmış sağa sola bakıyoruz ama göremiyoruz, ne kalbimize yerleştiriyoruz düşünebilmek için, ne de beynimize ulaştırıyoruz. Görüş alanımızdan çıkartıp, sadece ensemizde yük gibi taşıyoruz. Avrupa fikirleri İslam’ı yok etmek için oluşturulmuştur. Peygamber Efendimiz(sallallahu aleyhi ve sellem):

“Nikâh benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimle amel etmezse benden değildir. Evleniniz! Zira ben, diğer ümmetlere karşı siz(in çokluğunuz) ile iftihar edeceğim. Kimin maddi imkânı varsa hemen evlensin. Kim maddi imkân bulamazsa (nafile) oruç tutsun. Çünkü oruç, onun için şehveti kırıcıdır.” buyurarak evlenmemizi tavsiye etmiştir (Tirmizî, Nikâh 3, (1084)

Cahiliye devrinde kız çocukları değersizken, İslam’da baş tacı edilmiştir. Kadınlar evliliğin temel taşlarıdır. Her erkeği doğuran bir anne vardır. Erkekler kadını aşağılıyor, kadınlar erkekleri. Eğer annen baban olmasaydı sen olur muydun? Kadınsız bir dünya düşünün? Ben düşünmek bile istemiyorum.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

“Kim, ‘üç kız’ veya ‘üç kız kardeş’ veya ‘iki kız kardeş’ veya ‘iki kız’ yetiştirir, terbiye ve te’diblerini eksik etmez, onlara iyi davranır ve evlendirirse cenneti hak etmiştir.” (Ebu Davud, İbnu Abbas)

“Kimin iki kızı olur da öldürmez, alçaltmaz, oğlan çocuklarını bunlara tercih etmezse, Allah onu cennete koyar” ( Ebu Davud, Tirmizi)

Düğün İslami bir yaşayışa atılan ilk adımdır. Evlenen kişiler evliliğinin yarısını kurtarmış demektir. Bunu Peygamber Efendimizin(sallallahu aleyhi ve sellem) sözlerinden anlıyoruz ki evlilik büyük bir görevdir. Fakat her şeyin hayırlısı olduğu gibi evliliğinde hayırlısını istemelidir. Geri kalan sözleri Hadisi Şeriflerle pekiştirelim. Evlenmeyen kimse, gözünü haramlardan koruyamayabilir. Evlilik, şeytanın kötülük yapmasından uzaklaştırabilir ve dinini korumaya yardım edebilir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

“Evlenen, dininin yarısını korumuştur. Artık diğer yarısını korumak için de Allahü teâlâya karşı gelmekten sakının!”(Taberani)

“Şükreden kalbe, zikreden dile ve ahiret hususun da size yardımcı olacak saliha bir hanıma sahip olmaya çalışın!” (Tirmizi)  Hadis-i şerifinde hanımın, zikir ve şükürle beraber buyurulması, saliha hanımların bir nimet olduğunu göstermektedir. Dinini korumakta yardımcıdır.

Hazreti Ömer radıyallahu anh) buyurdu ki:

İmandan sonra, iyi bir hanımdan daha büyük nimet yoktur.” Günümüzde bekâr kalarak dini korumak zordur. Evlenmek, dini korumaya yardımcıdır.

Hadis-i Şeriflerde buyuruldu ki:

“Bir genç evlenince, şeytan şöyle der: “Eyvah, dinini benden korudu.” (İbn Asakir)

“Kadın, ya malı için veya güzelliği için yahut da dini için alınır. Siz dini olanını alınız! Malı için alan malına kavuşamaz. Yalnız güzelliği için alan, güzelliğinden mahrum kalır.” (Müslim)

Din ile güzelliğin birlikte bulunması çok iyidir.

“Güzelliği ve malı için bir kadınla evlenen, ikisinden de mahrum kalır. Dini için evlenene, mal ve güzellik de verilir.” (Taberani)

“Nikâhta haramla helali ayıran fark, def ve sestir.” (Tirmizi,Nikah 6)

Nikâhın alenî olmasını amirdir. Bir erkekle kadının hususi suretle anlaşarak yapacağı birleşme meşru değildir, zinadır. Yani bunu topluma duyurması gerekir. Bu sebeple bu Hadis-i Şerifte meşru birleşme ile gayrimeşru anlaşma yani helal ile haram akitlerin arasındaki farkın aleniyetle gizliliğin teşkil ettiği ifade edilmiştir. Helal olan, def çalarak güfte okuyarak ilan edilendir. Gizlice, sessizce yapılan da zinadır. Zamanımızda eğlence ve duyular, radyo, teyp, video ve televizyon internet gibi vasıtalarla her günümüze ve hatta her yaşamımıza girdiği için, düğünlerin de o devirdeki gibi defli ve sesli duyurulmasında ısrar edilmeyebilir. Davetiyelerle veya başka vasıtalar ile de duyurulabilir, Üstelik günümüzde batı eksenli özentiler olduğu için caiz olan def ve ses yerine, caiz olmayan çalgı ve şarkılar kaim olmuştur. Bu sebeple dindar çevrelerde geliştirilen Mevlidi Şerif içeren düğünlerimiz, zahirde sünnete zıt da görünse, tercihe şayan olmalıdır. Bir nevi seddi zeraiddir. Böylece pek çok menhiyatın önüne set çekilmiş olur. Yani haramlardan veya harama götürecek yollardan Müslümanın kaçınması esas kabul edilmiştir. Ama bu Hadis-i Şeriflerde vurgulanan husus ihmal edilmemeli, düğünler alenî, sesli ve ilan edilmiş olacak şekilde yapılmalıdır. Mevlidi Şerif içeren düğünler bu manayı yeterince îfa etmektedir. Yani nikâhta önemli olan duyurmaktır Bakın biz evleniyoruz. Bizi sokakta yan yana görürseniz yanlış anlamayındemektir.

Günümüzde hızla yaygınlaşan bir uygulama var ki oda gençler arasında dini nikâhın arkadaş ortamında kıyılması ve bu şekilde nikâhlı sıfatını alarak, haramdan helale bir geçiş yapıldığının düşünülmesidir. Nikâhın kime karşı kıyıldığı da önemlidir, sırf kalpleri hoş tutmak ve vicdan azabından korunmak adına yapılan nikâhın da geçerlilik konusu tartışmalıdır. Hanefi mezhebi dışında kalan diğer üç mezhebe göre de ailelerin izni şarttır. Nikâh için gerekli şartlar ve şahitler uygun olmuş olsa dahi sırf haramı daha rahat işleyebilmek adına yapılan nikâh kalben de geçerli sayılmamaktadır. Nikâh şahitlerinin namaz ve cemaat ehli kişiler olması da gerekli olan diğer hususlardandır. Günümüzdeki şartları düşündüğümüz de resmi nikâh olmadan yapılan dini nikâhında geçersiz sayıldığı vurgulanmaktadır. Yürürlükte bulunan hukuk kurallarında geçerliliği olan nikâhın temel alınması gerekmektedir. Keza Osmanlı Devletinde de kişiler nikâhlarını mahalle kadısına bildirerek Osmanlı Aile hukukuna göre hareket edilmekteydi. Şayet nikâh gerçekleştirilir de, boşanma gerçekleşmeden kişiler ayrılırsa kızın yeniden evlenmesi de helal olmamaktadır. Çünkü arada açık bir şüphe ve Allah huzuru ile şahitler eşliğinde kıyılan bir nikâh vardır.

İslam’da düğün Peygamberi anlamakta gizlidir. Peygamber Efendimiz’i (sallallahu aleyhi ve sellem) anlayanlar düğünün nasıl olacağını nasıl olması gerektiğini de kavrarlar. İslam’da düğün hayâ ve edeptir. İnsan hayâ ve edebini ALLAH ve Resulünden alır. Utanan ve hayâ eden insan düğününde harama bulaşmaz daima helal yolları aramaya bakar.

Eğer düğünler Allah’ın emri Peygamber efendimizin sünneti ise sen nasıl düğün yapacaksın vede yapıyorsun? Kendine bu soruyu sorup düşünmeni isterim…

***

Yazan: Mustafa Kuş

Yorum Gönder

“Evlilik Ve Düğün (İkinci Bölüm)” üzerine 5 yorum

  1. İki yazınızı da okudum şimdiki nesilin (erkekler evlilikten maddi anlamda daralıp uzak duruyor, kadınlar ise isteklerini karşılayan zengin birey çıkmadığı için) geç yaşlara kadar evlilik yapamamalarının en iyi tespitini kaleme almışsınız kutlarım kaleminize, yüreğinize sağlık..

  2. Es Selamûn Aleyküm mustafa kardeşim maşaAllah düşüncelerinizi o kadar güzel aktarmışsınız ki günümüz şartlarında bunları hepsi aynen uygulanıyor yanlış işleri görmemek için diretiyoruz Rabbim bize en çabuk bir şekilde hidayetinin en güzeli nasip etsin Allahümme Amin yoksa kabir mahşer çok sıkıntılı geçecek kendi yolumuza taş koymak için can atıyoruz Allah Teâlâ Azze Celle yar kalplerle beraber olsun inşaAllah Rabbime emanetsiniz.

  3. Allah razı olsun. Harbi Makaleleriniz ve ele aldığınız, ele almaya gerek duyduğunuz konular çok güzel. Başarılarınız daim olsun…

  4. Yüreğine ve kalemine sağlık. Birde şöyle bir sorun da var. Günümüz erkekleri çalışan kadın istiyor. Hem evimi çekip çevirsin hem de bana yükü olmasın. Yani günümüzde evlilik bir tarafın yükünü hafifletirken bir tarafında yükünü artırıyor.
    (Düğünleri o kadar güzel yorumlamışsın ki yüreğine sağlık. Sadece göz boyama kibirden ibaret. Hele bide birden alınan eşyalarla, o eşyaları sığdıracak bir evin bulunmaması ayrı bir konu)
    Başarıların devamını dilerim. ALLAH ( Celle Celalühü)’a Emanet Ol.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir