Ateşe Atılan Nesil!

Ateşe Atılan Nesil

Herkesin söylediği gibi “Zaman bozuk” ve herkesin yaptığı gibi her kişi “zaman” karşısında umarsızdı. İnsanlar için bilgiye ulaşmak çok kolaydı, ancak cehaletten uzak olan hiç kimse yoktu! Güya herkes Müslümandı da, camilerde saflar ancak birkaç sıraydı. Ve kulların unuttuğu “ölüm” denen bir gerçek vardı, insanlar sadece mezar başlarında hatırlardı.

İşte zaman böyle bir zamandı, Müslümanım diyenlerin sayısı çoktu ama mümin olan pek yoktu. Sonrasında suç zamana atıldı, hâlbuki zaman aynı, suçlu insandı! Bireyler uzaklaştı İslam’dan, aile mefhumu bozuldu ve yeni nesil bir ateş içine doğdu. Zaman, devir töhmet altında bırakılarak suçlandı.
Günahlar alenen işlenir oldu; açıklığa moda, iffetsizliğe çağdaşlık dendi. Sonra daha da kötüsü oldu ve günahlarıyla övündü insanlar. Rakı içmek delikanlılık, genel evlere gitmek erkeklik gösterisi haline geldi. Bir genç kızın güzellik gösterisi, ayrıldığı sevgili sayısınca orantılıydı. Bir erkek ile kızın baş başa gezip dolaşmaları kadar normal bir şey olamazdı, çünkü onlar “Bir erkekle kadın baş başa kalırlarsa üçüncüleri mutlaka şeytandır”(Tirmizi) Hadis-i Şerifini çoktan unutmuşlardı.
Dinden ne kadar uzakta olduklarının farkında olmadan, kendilerini dindar zanneden bir kesimde vardı. Cuma Müslümanlarıydı onların birçoğu, cumadan cumaya namaz kılar, ramazanda da tutabildikleri oruçları tutarlardı; kandil gecelerinde de bir televizyon kanalında sohbet programı izlediler mi onlardan âlâ Müslüman yoktu. Çünkü onların kalpleri temizdi, Allah da(celle celalühü) affediciydi o yüzden “Paçayı kurtarmışlardı” onlar. Beş vakit namaz, Kur’an-ı Kerim, Sünnet-i Seniyye, bunlar “Aşırı dincilerin” işiydi! Sahi kim çıkarmıştı bu aşırı dinci kavramını? Tabi ki ılımlı Müslüman modelini çıkaranlar çıkarmıştı bunu da. Amaçları insanları olabildiğince İslam’dan uzaklaştırmak ve gerçek İslam’ı öğrenmelerine engel olmaktı, ne yazık ki başardılar da. Birilerinin söylediği gibi “İnsanlar artık televizyon okur, kitap izler hale gelmişlerdi.” Televizyonlardan dinlenenlerin hepsi doğruydu da, Yüce Kitabımızdan bir Ayet-i Kerime söylediğimizde mealde yanlışlık vardır deniliyordu. Çünkü Yüce Kur’an-ı Kerim televizyondaki adamların söylediklerini söylemiyordu ve onun söyledikleri nefislere ağır geliyordu.
Bu ılımlı Müslümanlar, çocuklarını da kendileri gibi yetiştirdiler. Onlara göre çocukları hem dinlerini bilmeli hem de “Çağdaş” olmalıydılar. Kuran kurslarına da gitmeliydiler, kızlı erkekli karışık doğum günü partilerine de. Cumadan sonra parkta sevgilisiyle buluşmalarında da bir mahsur yoktu, zaman değişmişti artık, gericilik yapmaya lüzum yoktu! Hem o kadarda aşırı dinci olmak gereksizdi, çünkü ılımlı takılmak nefse en hoş geleniydi.

***

Mustafa Kuş @mustfakus

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir